SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-MUZAREA

<< 1055 >>

باب: من أحيا أرضا مواتا.

15. ÖLÜ ARAZiYİ iHYA ETMEK

 

ورأى ذلك علي في أرض الخراب بالكوفة موات.

Ali r.a., Kufe'deki harap arazi için, "ölü araziyi ihya" prensibini benimsemiştir.

 

وقال عمر: من أحيا أرضا ميتة فهي له، ويروى عن عمر وابن عوف عن النبي صلى الله عليه وسلم، وقال: (في غير حق مسلم، وليس لعرق ظالم فيه حق.ويروى فيه عن جابر، عن النبي صلى الله عليه وسلم.

Ömer r.a., "Ölü araziyi ihya eden ona sahip olur" demiştir. Bu sözü, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söylediği Amr İbn Avf'tan rivayet edilmiştir. Amr, "Başkasının arazisinde, onun izni olmaksızın ağaç dikme vb. (haksız imar) tasarruflarda bulunan kimsenin, bunları koruma hakkı yoktur" demiştir. Aynı sözü, Cabir de, Resulullah'tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem rivayet etmiştir.

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث، عن عبيد الله بن أبي جعفر، عن محمد بن عبد الرحمن، عن عروة، عن عائشة رضي الله عنها: عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (من أعمر أرضا ليست لأحد فهو أحق).

قال عروة: قضى به عمر رضي الله عنه في خلافته.

 

[-2335-] Aişe r.anha'nın rivayet ettiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim sahipsiz bir araziyi imar ederse o kimse söz konusu arazide, diğerlerinden daha çok hak sahibi olur."

 

Urve r.a., "Ömer, hilafeti sırasında bu şekilde hüküm vermiştir" demiştir.

 

 

AÇIKLAMA:     el-Kazzaz şöyle demiştir: "Ölü arazi, imar edilmemiş arazilerdir. Araziyi imar etmek, hayat vermeye; imar etmeyip atıl bırakmak ise hayatın kaybolmasına benzetilmiştir.

 

Ölü araziyi ihya, daha önce başka bir kimseye ait olduğu bilinmeyen bir yerin, bir kimse tarafından sulama, ziraatte bulunma, ağaç dikme veya bina yapma suretiyle canlandırılmasıdır. Bu sayede söz konusu yer, ister şehre yakın isterse uzak olsun; devlet başkanı izin vermiş olsun ya da olmasın imar eden kişinin mülkü olur. Alimlerin çoğunluğunun görüşü böyledir.

 

Ebu Hanife, "Mutlak olarak muhakkak surette devlet başkanının izin vermesi şarttır" demiştir.

Malik, sadece şehre yakın olan yerlerde bu hükmün geçerli olacağını belirtmiştir. Yakınlığın ölçüsü, yerleşik bir şekilde yaşayan insanların, mera vb. şeyler için gitme ihtiyacı duyduğu mesafedir.

 

Tahavi, alimlerin çoğunluğunun görüşünü benimsemiş, buna delil oIarak ta, yukarıdaki hadis dışında şöyle bir kıyası delilolarak getirmiştir: Alimler, deniz ve nehir suyu ve bunlardan avlanan kuş vb. hayvanları kim alırsa ister uzak, isterse yakın olsun; devlet başkanı izin vermiş olsun ya da olmasın, onlara malik olacağı görüşünde fikir birliği içindedir. (İşte ölü arazinin ihyası konusu da böyledir.)

 

Rabıa şöyle demiştir: "Haksız imar, zahiri veya batını olabilir: Batını olan haksız imar, bir kimsenin, diğerinin arazisinde kuyu kazması veya arazisinden maden çıkarması şeklinde gerçekleşir. Zahirı olan ise, bina yapmak veya ağaç dikmek şeklinde olur."

 

Diğer alimler de, "Zalim, başkasının arsasında, hakkı veya bu yönde bir şüphe bulunmadığı halde ağaç diken, ziraatte bulunan, bina yapan veya kuyu kazan kimsedir" demişlerdir.

Not: İbn Hibban, Cabir hadisindeki "o kimsenin ücret alma hakkı vardır" sözünü, zimmınin, ölü araziyi ihya yoluyla mülk edinme hakkı olmadığına delil olarak göstermiştir. Bu konudaki diğer bir delili, kafirin ecir (sevap) alamaması hükmüdür.

 

Bu görüşü Taberı şöyle eleştirir: "Kafir, bir tasaddukta bulunduğu zaman bunun karşılığını dünyada iken görür. Nitekim bu yönde bir hadis bulunmaktadır. Dolayısıyla kafirle ilgili karşılık söz konusu olduğu zaman, bunun, dünyada olduğu düşünülür. Müslümanın ödülü ise daha geneldir, yani hem dünyada hem de ahirette karşılık görür." Bu görüş de muhtemelolmakla birlikte, İbn Hibban'ın görüşü, hadisten ilk anlaşılan anlama daha uygundur. Ecir denilince akla sadece ahirette verilecek olan sevap gelmektedir.

 

16. BAB

 

حدثنا قتيبة: حدثنا إسماعيل بن جعفر، عن موسى بن عقبة، عن سالم بن عبد الله بن عمر، عن أبيه رضي الله عنه:

 أن النبي صلى الله عليه وسلم أري وهو في معرسه من ذي الحليفة في بطن الوادي، فقيل له: إنك ببطحاء مباركة.

فقال موسى: وقد أناخ بنا سالم بالمناخ الذي كان عبد الله ينيخ به، يتحرى معرس رسول الله صلى الله عليه وسلم، وهو أسفل من المسجد الذي ببطن الوادي، بينه وبين الطريق وسط من ذلك.

 

[-2336-] Musa İbn Ukbe'nin, Salim İbn Abdullah ibn Ömer yoluyla naklettiğine göre İbn Ömer şöyle anlatır: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vadinin ortasında bulunan Zu'l-huleyfe'de gecenin sonunda yaptığı konaklamada, rüyasında ona, "Muhakkak sen mübarek bir vadidesin" denilmiştir.

 

Ravi Musa şöyle demiştir: Salim bizi, babası Abdullah'ın konakladığı yerde konaklattı. Abdullah Resulullah'ın konakladığı yeri arayıp bulur orada devesinden iner konaklardı. Söz konusu yer, vadinin ortasındaki mescidin alt tarafında, vadi ile yol arasında bir mevki idi.

 

 

حدثنا إسحاق بن إبراهيم: أخبرنا شعيب بن إسحاق، عن الأوزاعي قال: حدثني يحيى، عن عكرمة، عن ابن عباس، عن عمر رضي الله عنه،

 عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: (الليلة أتاني آت من ربي - وهو بالعقيق - أن صل في هذا الوادي المبارك، وقل: عمرة في حجة).

 

[-2337-] Ömer r.a.'in naklettiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bu gece Akik vadisinde iken bana Rabbimden bir elçi geldi ve şöyle dedi: "Şu mübarek vadide namaz kıl ve "haccın içinde umre de vardır" de" dedi."

 

 

AÇIKLAMA:     Konuyla ilgili açıklama "Hacc" bölümünde geniş olarak yapılmıştır. Bkz. Hacc Bölümü, 16. konu, 1534, 1535.